entry'ler (157)

meyveli yoğurt

iyi hatırlattın sözlük. son kullanma tarihine az kalmıştı.

maddiyat ile hava atan insan

her şeyi parayla almaya, yapmaya alışmış para arsızıdır. kendinde eksik gördüğü ama kendine bile itiraf edemediği noktaları elinde bulundurduğu maddi güçle kapatmaya çalışır.

kitaplıktaki hiç okunmayan kitap

hiç okunmayan değil okunmayı bekleyen kitaptır.
kitapların duyguları olduğunu düşünmeyi seviyorum. onlarla bir bağ kuruluyor aramda. o yüzden o kitap sizin onu okumanızı bekliyordur. okurken çok sevdiğim bir kitabı bitirdikten sonra kitabın kapağına baktım (her kitabı bitirdikten sonra yaparım bunu ve kitaba gülümserim) ve ilk okumaya başladığım hâli geldi aklıma. şimdiyse yıpranmıştı. iç kapağına da 3-5 cümlelik hislerimi anlatan bir yazı yazdım. o yazıyı çok severim. o kitapla benim aramda daha özel bir şey oluşturduğunu hissediyorum. üstelik o kitaptan daha iyi kitaplar da okudum. yani kitaplarla aranızda bir bağ kurun.

her şeye geç kalmak

''geç kaldım her anına
geç kaldım göz yaşına''

(bkz: hayko cepkin)

trileçe

fonetik olarak ''kraliçe''ye benzeyen kelimedir.
bu benzerlikten dolayı hep elit, zengin, soylu ingilizlerin yediği bir tatlı gibi geliyor bana. bir de hep yiyeyim ya diyip yiyemedim daha. abartılmış (böyle güzide bir kelimemiz varken ''ovvarated'' yazmak neden?) mı değil mi kendim deneyimlemek istiyorum.

ekşi sözlük yazarlarının haber kaynakları

bence bizzat kendileridir. nerde değişik, garip bir olay var ekşi yazarlarının başına geliyor. kim bu ekşi yazarları kim?!?!

hayallerinden vazgecmek

bazen yapılmak zorunda kalınandır.

sıkıntı verir hatırladıkça. ben üniversiteye hazırlanırken bıraktım bu hayal işlerini aslında. hep de şuna inandım sonrasında; hayallerin peşinden gitmek diye bir şey yok. gerçek hayat çarpınca suratınıza mal gibi kalıyorsunuz. o yüzden hayallerim hep hayal olarak kalacaktı benim için artık. ama o dönemlerde yani hayallerimden vazgeçeceğime karar verdiğim dönemlerde liseden de kurduğum hayallerin etkisiyle bir şeyler yapmak istedim. bir kurstu aslında istediğim. bunun için araştırmalar yaptım falan. ekran görütüleri almışım o zamanlar. o ekran görüntülerini buldum az önce. sildim tabii artık anlamı yok. vazgeçmek zorunda kaldım hayallerimden. isteğim sadece bi' kurstu halbuki. bi' kurs be. daha önce bi' kaç entryde de yazmıştım ''hayalleri hediye etmek'' falan diye... hayallerinizi hediye etmeyin ama ulaşamayacağınızı da bilin. sadece hatırladıkça gülümsersiniz ve yaşama sevincinizin devam etmesine katkı sağlar hayaller. ama asla gerçekleşmez.

ikilemde kalmak

yaşadığım durumdur efenim. bir yanda içinde olmak istediğim ordam diğer yanda içinde olmak istediğim ortam. bu ortamların x ve y ortamları olduğunu düşünürsek x ortamında birlikte olacağım insanlar beni x ortamına çekiyor. x ortamının varlığından haberdar olup y ortamında birlikte olacağım insan da trip atıyor, sanki x ortamına itiyormuşçasına. öff ne pis bi' şey arkadaş ya

bir umutla belki soğumamıştır denilen çay

dramdır. soğuduğunu bile bile önce bardağı kavrarsın. bardağın ılıklığı umudunu daha da güçlendirir. bir yudum alırsın ve acı gerçek yüzüne bir tokat gibi çarpar.

üniversite ortamı

öyle filmlerde görüldüğü gibi arkadaşlarla partilerde kopma, havuzlara atlama, sağda solda sabahlara kadar gezip az tanıdığın bi' sözde arkadaşın evinde sızma, beyni vücudundan firar etmiş gibi davranan dangalaklar falan... bunlar yok. olursa da sonu güzel bitmiyor. üniversitede 3-5 tane sağlam, kafa arkadaş bulun. bu arkadaşlarınızla yapabileceğiniz çok şey var. hem de sonu kötü bitmiyor. bir de klasik olacak ama maalesef çömez arkadaş; kızlar teklif etmiyor.

eski arkadaş

bazen eski olsa da olmayan arkadaştır.
tam anlamıyla hayatından çıkaramazsın ama görüşmezsin de. sen görüşmezsin ama o hayatının ucundan köşesinden bulaşır bi' şekilde. uzaklaşmak istersin ondan, tamamen uzak kalmak. bi' süre sonra hayatından tam manasıyla çıkarmak için kendi kendine hazırlık yaparken yine beliriverir karşında. senin arkadaşın değildir ama gelir işte. sen bir şey yapamazsın. hayatında herhangi bir şekilde olması sinirlerini bozar. çünkü varlığını hissetmek istemiyorsundur da kimseye anlatamazsın. çünkü ''eskiden çok yakın arkadaşındı o senin n'oldu?'' derler, suçlu sen olursun. onunla geçmiş konuşmalarının geçmiş yaşantılarının ne kadar canını yaktığını bilmeden üstüne gelirler. bunu söyleyenlere hissettiklerini hissettirebilsen senden çok daha fazlasını yapacaklarını bilirsin de bunu da anlatamazsın. en yakınındaki insandan yardım istersin o da sana yardım etmek yerine o'na yardım etmeyi seçer. fikirlerinin ve duygularının önemsenmediğini hissedersin. bunları aşmak için de doğru zamanı beklersin ama o zaman hiç gelmez.

sözlük yazarlarının rezil olduğu anlar

havaların ısındığı bir dönemde yeni bir telefon almıştım. sağını solunu kurcalıyorum, kamerasını falan deniyorum sürekli. bi' akşam sıcak diye balkona çıktım elimde telefon. kamerası akşam nasıl çekecek diye deneyeyim dedim. bu arada da karşı apartmanda benle aynı yaşlarda ya da benden 3-5 yaş büyük bir çocuk oturuyor. ben hangi kafadaysam kamerayı karşı binaya yönelttim ve fotoğraf çektim, flaş patladı. çocuk balkondaymış hem de üstsüz. resmen çocuğu çektim gibi oldu. ben bi kalakaldım. çocuk da 3-5 saniye bana bakıp içeri girmişti. sapık oldum durduk yere. bu olaydan bi' kaç ay sonra taşındık da çocuğu görme riskim kalmadı. görsem de tanımam zaten. her hatırladığımda gülümsediğim bir rezilliğimdir bu da.

cinsiyet ayrımı yapmayıncı kadınlar

kadın oldukları için değil insan oldukları için insanlık haklarını isteyen kadınlar da olabilir. bu başlıkta bile cinsiyet ayrımcılığı gözümüze gözümüze sokulurken kadınların haklarını savunması nasıl eleştirilebilir ki? erkekler ve kadınların eşit olduğunu değil eşit haklara sahip olduğunu düşünmek inanın en olması gereken düşünce biçimi. karşımızdakine "kadın-erkek" diye değil de "insan" diye bakmayı öğrendiğimiz gün dünya bir parça daha temizlenmiş olacak.

bir kitaba 25 tl veren insan

"korsana hayır" diyordur. takdir edilesidir. olması gerekenleri bile takdir eder konuma geldik de bu başka bir entrynin konusu. çeviri olmayan kitaplar da kitap okuma oranı azlığı ve yazarlara veril(mey)en değerden kaynaklıdır ki bu da başka bir entrynin konusu. yalnız kitap fuarının falan beklerse daha uygun fiyata orijinalini de alabilir.

mutsuz olmak

mutluyken mutsuzluğun da gerekli olduğunu düşünürüm. fakat mutsuzken mutsuzluğun o kadar berbat bir şey olduğunu düşünüyorsunuz ki... mutsuzum. nedeni yok ya da nedeni çok. anlatamıyorum belki, kendimi anlamıyorum. mantıksız aslında. mutsuzsum. şu an sadece içimi dökmek istiyorum. tek başımayım. değersiz hissediyorum. yalnız bırakılmış hissediyorum. uzak hissediyorum. kendimden uzaklaşmak istiyorum. bedenimden kaçmak istiyorum. bulunduğum yerde olmak istemiyorum. bu istekler ne işe yarıyor? sadece istek, sadece...

otobüste erkek yanı vs otobüste bayan yanı

düzeltiyorum.

(bkz: bayan değil kadın)

kişisel tercihtir ve elbette yan yana oturacak iki insanın da tercihi önemlidir.

konuşmayı devam ettirmeye çalışan insan

benden mi bahsettiniz? birtakım insanlarla konuşmayı kesmek için uğraşırken bir kısım insanla devam ettirmek için kaç takla atarsınız da o muhabbet yürümez. neden çünkü karşındaki insan konuşmak istemiyor. zorlamak da bir yere kadar tabii. birkaç girişimden sonra vazgeçiyorsunuz.

bir bayana en çok yakışan meslek

öncelikle şunu bir düzeltelim;
(bkz: bayan değil kadın)

kişilere yakışan mesleklerin cinsiyetle alakası yoktur. istekler ve kişilikle alakası vardır. onun için bir meslek söyleyemeyiz.

nefret etmek

hayatta en önemli duygulardandır. nefret edilecek bir şey varsa ortada; insan, ondan nefret edebilmeli.
(bkz: nefretin sahtesi olmaz)

önce çok seversin bir şeyi, olayı, insanı... koşarsın ona. yaşamak istersin tekrar tekrar. yaşayamazsın. yaşatmazlar. istersin o şeyi, her neyse işte. ulaşamazsın. ulaştırmazlar. yavaş yavaş soğursun. yorar çünkü. yorgun düştükçe, çırpınışların bir işe yaramadıkça, o engelleri aşamadıkça sinirlenirsin. sinirlenirsin. nefret edersin. yine de çırpınmaya devam edersin. aptalsın. bir dur artık, nefes al. çünkü;
(bkz: hayat kısa kuşlar uçuyor)

göz bandı takarak uyumak

ışıkta ancak uyuyabildiğim uyuma şeklidir. bu zımbırtıyı kullanmaya başlamadan önce gün ışıdığında bir uyanmış olayım yorganı kafama çekmeden uyuyamazdım. o da iğrenç bir şey; nefes alamıyorsun. bundan dolayı aldım zaten. ne elitliktir ne özentilik. benim gibi insanlar için ihtiyaçtır. yaşasın göz bandı.

edit:"uyuyabildiğim uyuma şekli" nedir derseniz ben de tam bilemedim ama anlaşılır gibi, ha?